Skip links

ENERJİ… VERİMLİ KULLANMAK, YA DA VERİMLİ KULLANAMAMAK… İŞTE BÜTÜN MESELE BU.

ENERJİ… VERİMLİ KULLANMAK, YA DA VERİMLİ KULLANAMAMAK… İŞTE BÜTÜN MESELE BU.

Atmosferi ısıtma ya da soğutma çabamızdan hızla vaz geçmemiz gerekiyor. Çünkü bu mümkün değil. Bu çabada ısrar etmenin ekoloji açısından yol açtığı yıkıcı sonuçları son yıllarda günlük yaşamımızda yaşayarak deneyimlememiz hala daha bize bir şeyler anlatamıyorsa, yeni ve çok daha yıkıcı deneyimlere hazır olmamız gerekiyor. Bu ısrarın bir diğer boyutu sosyolojik anlamda yaşanıyor. Fakat şimdilik kimse bunun farkında değil. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaşanan hızlı nüfus artışı, bu ülkelerin ekonomik anlamda güçsüz olmaları nedeniyle enteresan sosyolojik olguları da beraberinde getirmektedir. Yüksek katma değer yaratan teknoloji, finansal kaynaklar, yetişmiş ve ortalamanın üstünde sosyo ekonomik olanaklara sahip insan gücü genel olarak nüfusunu dengelemiş, ekonomik verileri sağlıklı ülkeleri tanımlayan kavramlardır. Düşük katma değer yaratan, insan emeğine dayanan düşük teknoloji kullanımı, yetersiz finansal kaynaklar, çok hızlı nüfus artışı ve beraberinde getirdiği düşük yaşam standardı  gibi kavramlar da tam tersine ekonomik verileri sağlıksız ülkeleri tanımlamaktadır.

Bunun sonucunda ekonomik gücü yüksek ve nüfusu dengeli kesim parasal olarak konforun bedelini ödeyip her türlü yaşamsal konforu yaşama şansına sahipken(ki bu grup dünya toplam nüfusunun çok küçük bir bölümünü oluşturur), diğer devasa  gruba bu konforlu yaşamı sadece uzaktan izlemek ve çok daha düşük standartlarda  bir yaşam sürdürmek düşer.

Yaşamın her alanında olduğu gibi, en büyük sorun haline gelen enerji tüketiminde de tablo aynıdır. Hatta küresel ölçekte bakıldığında enerji tüketiminde yukarıda bahsettiğimiz ekonomik açıdan güçlü kesimin enerji tüketiminin çok yüksek olmasına rağmen bu tüketimin stabil ve dengede olduğu görülmektedir. Yani başka bir deyişle nüfusu dengede(hatta azalan) olan bu grup ısıtma, soğutma, kişisel ve endüstriyel, ne kadar enerji ihtiyacı varsa parasını çok rahat ödeyip bu enerjiyi keyifle tüketebilmektedir. Fakat istatistiklere bakıldığında bu grubun enerji ihtiyacının taravmatik artışlar göstermediği ve stabil olduğu gözlemlenmektedir. Gene bu grubun enerjinin üretilme aşamaları konusunda diğer kesimden çok daha duyarlı olduğu ve üretim kaynaklarını hızla sürdürülebilir ve yenilenebilir kaynaklara çevirdiği görülmektedir.

Süregelen bu sistemde bu tablo geçtiğimiz yıllara kadar sürdürülebilmiş, artan enerji arzı ile üretim ve tüketim dengelenebilmiştir. Fakat üretimin olağan üstü boyutlarda artması dünyanın gerçekten yüzleşmeye bir türlü cesaret edemediği ve geri dönüşünün son derece güç olacağı anlaşılan çevresel çöküşü de beraberinde getirmektedir. Yok edilemeyen ve devasa boyutlara ulaşan plastik ve endüstriyel atıklar, enerji üretiminin atmosfere saldığı iklimi olumsuz etkileyen karbon emisyonu bu tablonun sürdürülebilir olmadığını göstermektedir.

Buraya kadar yaşananlar, bilimsel rakamlar bize bir şeyler gösterdi, anlattı. Yaşanan çevresel felaketler de anlatmaya devam ediyor. Ama asıl sorun şimdi başlıyor. Eğer tüm dünya bu yaşananlardan gerekli dersleri çıkarmaz, çok hızlı olarak önlem almazsa tüm yaşanan çevre felaketleri, senaryosu belli bir filmin fragmanı gibi kalacak ve biz tüm insanlık olarak bu felaketleri yaşayarak, içinde rol alarak hep birlikte  deneyimleyeceğiz.

Yukarıdaki iç karartıcı tabloyu ve bizi bekleyen kaçınılmaz senaryoyu dilerseniz bilimsel rakamlarla açıklamaya çalışalım:

“Outlook for Energy” ExxonMobil’ şirketi’nin 2040 senesine kadar olan sürede enerji arz ve talebindeki beklentilerini değerlendirdiği bir rapordur. (https://www.dunyaenerji.org.tr/wp-content/uploads/2018/02/ExxonMobil.pdf) Raporun tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz.

Rapor köklü bir değişim sürecinden geçmekte olan enerji sektöründe bu süreci etkileyen faktörleri incelemiş, bunu yaparken de Paris İklim Anlaşması’nı, bu çerçevede hükümetlerin vermiş olduğu ulusal katkı beyanlarını (NDCs) ve bu girişimlerin hedefinde bulunan sera gazı salınımlarını azaltma çabalarını raporun merkezinde tutmuştur.

Raporun ilerleyen bölümlerinde yukarıdaki iç karartıcı tabloyu iyice karartan şu saptama özellikle  dikkati çekmektedir:

Küresel enerji ihtiyacı, OECD dışı ülkelerin etkisiyle, %25 artacaktır.

2030’a kadar küresel orta sınıf %80’lik bir büyüme göstererek 5 milyarlık bir nüfusa ulaşacak ve bu büyümeye gelişmekte olan ekonomilerde eşlik edecek olan hayat standartlarındaki iyileşme bu ülkelerde enerji tüketiminde dişe dokunur artışlara neden olacaktır. Bu ülkelerdeki ekonomik büyüme, orta sınıfta neden olacağı genişleme ile daha fazla kişinin kişisel araç, klima vb. ürünlerine sahip olmasına izin verecek ve enerji talebinde ekonomik büyüme ile yaşanacak olan patlamayı pekiştirici bir rol izleyecektir.

OECD dışı ülkelerde enerji talebinde gerçekleşmesi beklenen %40’lık artış, enerji verimliliğinde atılan başarılı adımlara rağmen küresel enerji talebini yukarı çekmeye devam edecektir.

Enerji talebindeki bu artışın karşılanması için mevcut tüm enerji kaynaklarının kullanılması gerekecektir.

Rapor bütünüyle incelendiğinde ilerleyen bölümlerde ilk maddede ortaya atılan endişe verici tablonun bir ölçüde alınacak önlemler ve iyimser öngörülerle bazı iyileştirmelere tabi tutulabileceği belirtilse de, bu raporun bu sektörden inanılmaz kazançlar elde eden büyük bir enerji şirketinin raporu olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir.

Bu raporda esas üzerinde durulması gereken ve yakın gelecekte sorun haline dönüşecek olan kısım yukarıda alıntılanan bölümdür.

Çevresel felaketler ekonomik gücü elinde tutan kesimin ücretini ödeyerek kaçınabileceği şeyler değildir. Demek ki ortada bu kesim açısından da acilen çözülmesi gereken devasa bir problem durmaktadır.

Peki ne yapılabilir..?

İlk bakışta en pratik olarak bu sorunun iki cevabı akla gelmektedir;

1 – Daha az enerji tüketilebiliriz.

Kontrol altına alınamayan nüfus artışı, bu nüfusun yaşamsal beklentileri, inanılmaz enerji tüketen teknolojinin küresel anlamda hızla yaygınlaşması ne yazık ki bu maddeyi uygulanabilir olmaktan çıkarmaktadır.

2 – Tükettiğimiz enerjiyi verimli kullanabiliriz.

İşte tüm kesimleri zora sokmayacak, kısıtlamayacak, her kesimin isteyerek yapabileceği ve sonucunda maddi kazanım sağlayacağı en akılcı çözüm yolu budur. Üretilecek binaların akılcı ve standart projelendirilmesi, geçmişte üretilen binaların izolasyon açısından rehabilitasyonu,  küresel ölçekte bir satandardınn oluşturulması ve bunu uygulayacak, özendirecek  teşviklerin hayata geçirilmesi, özellikle ekonomik gücü elinde tutan odakların bu çalışmaları gönüllü olarak finanse etmesi, gene küresel anlamda topyekün bir bilinçlendirme ve eğitim seferberliği ile tüketilen enerjinin çok ciddi boyutlarda azaltılması mümkündür. Buradaki esas sorunu küresel sermayenin enerji sektöründeki aşırı tüketimden kaynaklanan devasa karlarının bir kısmından vaz geçip, geçemeyecekleri oluşturmaktadır.

Küresel felaketlerin kimsenin ekonomik gücünü sorgulamadan her kese eşit davrandığı düşünülürse tüm tarafların eninde sonunda aynı çizgiye gelmeleri de kaçınılmaz görünmektedir.

Burada şirket olarak, soruna daha dar pencereden, yani üzerinde çalıştığımız malzeme açısından yaklaşmak bizim açımızdan yapılabilecek en doğru yaklaşımdır.

Ülkemizde ve dünyada üretilen enerjinin neredeyse 1/3’ünün binaların ısıtılması ve soğutulmasında kullanıldığı ve ülkemizdeki binaların % 95’inin yalıtımsız olduğu düşünülürse sitemizde(www.greenginnovation.com) detaylarını inceleyebileceğiniz projemizin önemi ve gerekçesi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Çünkü ülkemiz tükettiği enerjinin büyük bölümünü dışa bağımlı olarak ve genel bütçeden önemli bir payı bu enerjinin üretilmesi için gerekli olan petrol ve doğal gaza ayırarak sağlamaktadır. Bu konuda ki diğer önemli bir konu da şu anda yalıtım alanında önemli ölçüde kullanılan polistiren, poliüretan v.b. malzemelerin de ham maddesinin  yine petrol olmasıdır. Ve ne yazık ki ülkemiz,  bu konuda da dışa bağımlıdır.

Ekonomik gerekçelerin yanında çok yakın gelecekte ön plana çıkacak diğer bir gerekçe de çevre konusudur. Hızla gelişen ülkemizde enerji tüketimi de buna paralel olarak katlamalı olarak artmaktadır. Artan bu enerji ihtiyacını karşılamak için yeni oluşturulan ve oluşturulacak Termik elektrik santrallerı, Hidro elektrik santrallerı ve Jeo termik elektrik santrallerı gibi enerji üretim tesislerinin çevreye verdikleri fiziki zararlar ve özellikle termik santrallerin atmosfere saldığı karbon emisyonu çevre açısından çok ciddi tehdit oluşturmaktadır.

Ülkemiz dışında, küresel ölçekte de durum farklı değildir. Teknolojik ve bilimsel alanda devasa adımların atılmasına rağmen yalıtım konusunda piyasanın talep ettiği tüm bileşenleri bünyesinde taşıyan yeni bir malzemenin bulunamamış olması bu sorunu derinleştirmekte ve ekolojik denge açısından adeta yaşamı tehdit eder duruma getirmektedir.

    Ayrıca neredeyse tüm sektörlerde petrol kökenli sentetiklerden üretilmiş, küresel ölçekteki endüstriyel üretimin tüketime dönüşmesiyle ortaya çıkan devasa atık miktarı gene ekolojik dengeyi ciddi olarak tehdit etmektedir. Özellikle petrol kökenli atıkların doğada yok olmaya karşı aşırı dirençli olması ve bu süreçte toksik hale gelmesi yeni alternatiflerin geliştirilmesini kaçınılmaz hale getirmektedir. Bu yalıtım malzemeleri alanında da farklı değildir.

İşte malzememiz kullanılarak oluşturulan ve de gelecekte oluşturulacak yeni inşaat teknolojileri sayesinde çok daha hafif, şık, ekonomik, çok az enerji tüketen, karbon ayak izi çok düşük, atığı, üretimi çevre açısından her hangi bir sakınca yaratmayan izolasyon ve inşaat malzemeleri üretilebilecektir. malzememiz ve ve konforlu binalar, yapılar üretilebilecek. Bu sayede çok daha konforlu, düşük maliyetli, şık ve doğayla uyumlu binalar, şehirler yapılabilecektir. Malzememiz ve geliştirilecek benzer malzemeler endüstrinin  diğer bir çok alanlarında da altenatif olarak kullanılabilecektir.

Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, doğal felaketler gelirken kimseye adres, yer, yaş, cinsiyet, ekonomik durum gibi sorular sormamakta ve zengin fakir demeden her kesi kapsamaktadır. Bu felaketlerden kaçamayacağımıza göre, yapılacak şey son derece basittir. Kaçınamıyorsak, hep birlikte çaba göstererek önleyebiliriz…

Leave a comment

Translate »